Çin’in Wuhan eyaletinde 2009 yılının Aralık ayı itibariyle görülen, zatürre belirtileri gösteren ve tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs, çıkış noktası kentte yer alan Huanan deniz ürünleri pazarı olarak düşünülen farklı tipleri bulunan, geniş çaplı bir virüs grubunun üyesidir. Daha önce tanımlanmamış bir tipe sahip olması nedeniyle “Yeni Koronavirüs” veya “Covid-19” olarak adlandırılmıştır. Virüs yapısı itibariyle elektron mikroskopu ile incelendiğinde taç şeklinde benzer bir görünüme sahiptir; bu nedenle Latince dilinde kraliyet olarak adlandırılan “Corona” ismine sahiptir. RNA taşıyan virüsler arasında önemli etkileri bulunan, öncelikle hayvandan insana daha sonra insandan insana bulaşan ve ölümcül sonuçlar doğurabilen koronavirüs her bireyde farklı belirtiler gösterebilmektedir. Bazı hastalarda grip benzeri semptomlar söz konusu olabilirken bazı hastalar için zatürreye varan sonuçlar meydana gelebilmektedir.
Koronavirüsün daha önceki yıllarda iki farklı örnekle daha karşımıza çıkmıştır. “Ciddi Akut Solunum Sendromu” veya bilinen diğer adıyla SARS, 2003 yılında Çin’de ortaya çıkan virüs ciddi oranda can kaybına neden olmuştur. 2012 yılının Nisan Ayı Orta Doğu Solunum Sendromu veya bilinen adıyla MERS, Ürdün’de tespit edilen bir koronavirüs çeşididir. İçinde bulunduğumuz Covid-19 yeni koronavirüs bu virüs ailesinin son tehlikeli ürünüdür.
Bu virüs ailesinin ortak özelliği, hayvandan insana geçen bir virüs olma özelliği taşımasıdır. SARS virüsü Civet adı verilen Asya’da yaşayan bir kedi türünden, MERS virüsü ise develerden insanlara yayılım göstermiştir. Yeni koronavirüsün hayvan pazarından satın alınan yarasaların tüketilmesi veya pangolin olarak bilinen bir hayvan üzerinden insanlara bulaştığı düşünülmektedir. Virüsün yayılımının kolay olmasının bir diğer nedeni de hayvanlar üzerinden insanlara geçiş sürecinde mutasyona uğramasıdır. Yapılan bazı araştırmalara göre virüsün doğrudan yarasalar üzerinden değil aradaki başka bir hayvanda mutasyona uğradıktan sonra insana bulaşmış olabileceği hakkında da yorumlar bulunmaktadır.
Virüsün genel hatları itibariyle kişiden kişiye göre farklılık gösterebilen belirtileri barındırsa da solunum yolu hastalıkları ile benzer özellikler göstermektedir. Virüsle karşılaşma anından itibaren 2 ile 14 gün arasında değişen bir süreçte belirtiler ortaya çıkmaktadır. Ateş, nefes darlığı, boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı, vücut ağrıları, halsizlik, burun akıntısı bu belirtilerin başlıcaları arasında yer almaktadır. Bu belirtiler dışında koku ve tat alma duyusunda kayıp ve burun tıkanıklığı belirtileri de koronavirüse yakalanmış olma ihtimalini güçlendirmektedir.
Virüsün damlacık ile göz üzerinden bulaşarak, çapaklanma, sulanma, kızarıklık gibi sonuçlar doğuran ve “kırmızı göz hastalığı” olarak bilinen konjonktivite neden olabildiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle solunum yolunda görülen nefes almada güçlük, ağrı, nefes darlığı gibi belirtilerin haricindeki semptomların da göz önüne alınması gereklidir.
Hastalıktan etkilen hastalarda genellikle her iki akciğerde de pnömoni (zatürre) bulunmaktadır. Ancak koronavirüsün her hastada farklı belirtiler gösterebileceği ve her hastanın bu belirtilerle karşı karşıya kalmayacağı da unutulmamalıdır. Erken süreçte alınabilecek önlemler, salgın sürecinin ev ortamında sosyal yaşamdan izole bir biçimde geçirilmesi, hijyen kurallarına dikkat ve maske-eldiven kullanımı virüsün yayılımını ve bulaşım riskini minimalize edebilmek adına büyük bir öneme sahiptir.
Koronavirüs semptomlarının diğer solunum yolu hastalıklarında görülen semptomlardan farkı;
Virüs, hasta olan bireylerden öksürme, hapşırma gibi yollar üzerinden saçılan damlacıklarla temas nedeniyle bulaşmaktadır. Bu damlacıkların solunması koronavirüsün oluşumu için yeterlidir. Bu nedenledir ki hasta olan kişilerin yaydığı damlacıkların solunması veya bu damlacıkların bulunduğu yüzeylerle temas halinde olunması gibi durumlar nedeniyle maske ve eldiven gibi koruyucu ekipmanların kullanımı hayati önem taşımaktadır. Özellikle gün içerisinde ellerin yıkanmadan göz, ağız veya buruna götürülmesi yayılıma neden olabilecek risk unsurlarının başında gelmektedir.
Hastalığın eşyalar üzerinden de bulaşabilir olması ortak kullanım alanlarında dikkat edilmesinin önemini ön plana çıkarmıştır. Özellikle toplu taşıma araçlarında bulunan tutacaklar, her gün kullanmakta olduğumuz cep telefonları, kapı kolları, ahşap yüzeyler vb. bir çok alan ve eşya koronavirüsün bulaşmasına neden olabilmektedir.
Bulaşım riski göz önüne alınarak elbiselerin, yüzeylerin ve nesnelerin temizliğine dikkat edilmesi, ortak kullanım alanlarında bulunmama veya bu alanlarda bulunulması halinde “sosyal mesafe” kuralına dikkat etme, yaşam alanlarında uygun havalandırmanın sağlanması gibi tedbirler alınmalıdır.
Sosyal mesafe bir kişinin içinde bulunduğu ortamda yer alan kişilerle arasına koyduğu mesafedir. Virüsün yayılım hızına bağlı olarak bu mesafe zaman içerisinde farklılık göstermektedir. Son güncel açıklamalarla birlikte sosyal mesafe kuralı için 3 adım mesafesi ön görülmüştür.
Sosyal mesafe virüsün damlacık yoluyla bulaşımının engellenebilmesi adına büyük önem taşımaktadır. Ancak bu mesafe korunarak hastalık taşıyan kişiler üzerinden bulaşım riski ortadan kaldırılabilmekte, ölüm oranları düşebilmekte ve salgının yavaşlaması mümkün hale gelebilmektedir. Özellikle alışveriş marketlerinde, iş yerlerinde, toplu taşıma araçlarında ve kamusal alanlarda “sosyal mesafenin korunması” kavramı üzerinde önemle durulmaktadır.
Bilgilendirme amaçlıdır.